24 Ocak 2011 Pazartesi

NARGİLE

İster nargile deyin, ister şişa, isterseniz hookah... İster elma aromalı olsun, ister nane, ister portakal... Adını duyduğunda sevenlerinin aklına tek şey gelir: Keyif. Kaç yıldır amansız bir tiryakisi olarak nargile keyfini sonuna kadar yaşayan ben, yine kitap kulübü mentalitesiyle düşündüm bir an için ve nargileyi her yönüyle araştırıp, sonuçlarını da blogumuzun okuyucularıyla paylaşmaya karar verdim.
Tütün bitkisi milat öncesinden beri bir keyif aracı olarak tüketilmekte. İlk kullanımıysa ibadet amacıyla başlar. İbadet sırasında tütün yakan insanoğlu çıkan dumanla keyiflenir ve tütün tiryakiliği böylece günümüze kadar gelir. Tütünün pek çok türlü kullanımı var fakat bana kalırsa en büyük buluşa Hintliler önayak olur. Hindistan cevizinin tütüne benzeyen dış kısmını yakıp, cevizin içine de bir kamış sokup başlarlar fokurdatmaya. Ne diyelim Hintliler işini biliyormuş. Hindistan cevizi zamanla olur şişe, lüle, marpuç, ser yani nargile. İlginç bir gerçek var ki, zaten nargile kelimesi Farsçadaki “Nargil” kelimesinden gelmektedir. Anlamı da tahmin edebileceğiniz gibi hindistan cevizi.
Hintlilerden sonra İranlılar ve Araplar keşfeder nargileyi, tüm Orta Doğu’da yaygınlaşır. Osmanlı ise 16. Yüzyılda tanışır ve nargile Osmanlı kültürünün bir parçası olarak yeri alır. Osmanlı’nın zamanında hüküm sürdüğü coğrafyalarda da halen varlığını sürdürmektedir.
İşte bu tarihi keyif, günümüzde bir nevi yeniden gün yüzüne çıkmış durumda. Şu sıralar o kadar popüler ve reveçta ki adım başı nargileci açıldı desek çok da abartmış olmayız sanırım. Hatta o kadar popüler ki Osmanlı ve Orta Doğu sınırlarını, okyanusları aşmış durumda. Amerika’da gençlere sorsanız denemeyen yoktur, partilerin yeni vazgeçilmezi nargileyi.
Nargileyle ilgili küçük bilgiler, ipuçları vermek istiyorum nacizane deneyimlerime ve araştırmalarıma dayanarak. Burdan bu işin erbabı olduğum çıkarılmasın sakın, ama pratik ve keyfinize keyif katabilecek bilgiler iletebileceğimi ümit ediyorum.
Nargilenin gövde kısmına ser denir.  Türlü türlü şekillerde, ve süslemelerle ser çeşitlendirilir. Sanat öğeleri nargilenin tüm parçalarında yer alır zaten. Dumanı şişeden ağza ileten marpuç da nargilenin böyle parçalarından biridir. Marpuçun iç kısmı ceylan veya koyun derisinden yapılmalıdır, artık günümüzdeki endüstriyel nargilelerde ne kullanılıyor bilinmez. Baş kısmı ise kehribardan yapılmalıdır. Marpuç üzerinde genelde oryantalist, kilim desenlerine benzer desenler görülür. Dilerseniz üzerine isminizi bile işletebilirsiniz. Tütünün içine koyulduğu genelde topraktan yapılma parçaya ise lüle denir, lülenin üzerine folyo kaplamak süretiyle de közler yerleştirilir. Bir de tam nargileye ait olmamakla birlikte göz ardı edemeyeceğimiz konuk bir parça var, bahsetmeden geçmek olmaz, tabii ki sipsi. Orjinal sipsi fildişinden yapılır, ama bulursanız bana da şöyleyin çünkü şimdiye kadar hiç görmedim.
Nargile içerken ise dikkat edilmesi gereken küçük noktalar takip edildiğinde keyfi yakarlarsınız ancak. Yoksa mideniz bulanır akciğerleriniz yorgun düşer. Öncelikle nargileyi açarken önce yavaş yavaş çekilmeli, nargile açıldıktan sonra kuvvetli çekilmeye başlanmalıdır. Kuvvetli dediysek çok abartıp başınızı döndürmeyin sakın. Nargileyi nefes alır gibi çekmelisiniz içinize. Önemli bir nokta da senkronize şekilde aynı güçle ve aynı aralıklarla çok bekletmeden çekmeniz. Ritmi kaybederseniz nargilenin yanması işten bile değildir.
Nargilede köz çok önemlidir. Muhakkak meşe odunu kullanılmalıdır, sıkma kömür kullanan mekanlardan uzak durun derim ben. İlk başta koyulan çok büyük közler nargilenin hemen yanmasına sebep olacaktır. Küçük küçük parçalar halinde kullanılmadır köz. Ayrıca közü nargilenin üzerinden indirip nargileyi soğutmak da nargilenin tadını kaçırır. Heleki nargile yandığında sakın ha lülenin çıkarılıp içinin üflenmesine razı olmayın! İdeali közün hiç kaldırılmadan nadir aralıklarla üstüne ekleme yapılmasıdır ama bunu için içtiğiniz mekanda kaliteli köz kullanılması gerekir ki bunu bulmak da kolay değildir. Ayrıca nargile küllerinin uçuşmasını engellemek için kullanılan rüzgarlıkların mümkünse yarım ay şeklinde olanlarından talep edin. Zira lülenin etrafını tamamen kapatmak fazla ısınmasına ve nargilenin yanmasına sebep olacaktır. Şunu unutmayın, doğru içildiğinde Nargile, sigaradan çok daha az zararlıdır. Tütünün %95 sadece aroma kalan %5'i tütündür. Ayrıca duman suda filtrelenerek soğuyarak ciğerlere geldiğinden daha az zarar verir. Size sigaradan 50 kat daha zararlı olduğunu söyleyenler olacaktır, sadece nikotini sigaraya oranla 50 kata yakın fazladır ve nikotin sigaranın içindeki en zararsız maddelerden biridir. Ayrıda kimsenin sigara tiryakilerinin içtiği sigaraya eş değerde nargile tüketebileceğini de sanmam!

Biraz da işin raconuna, adabına değinelim, ne de olsa nargile bir kültürdür. Yalnız itiraf etmeliyim bunların bir kısmını yazıyla ilgili araştırma yaparken öğrendim ben de. İşte araştırma sonuçları:
-Nargilenin olduğu yerde dost meclisi, muhabbet de olmazsa olmazdır.
-Nargilenin ateşinde asla sigara yakmayın yaktırmayın!
-Nargile iki kişi içiliyorsa marpucu direk elden ele vermeyin, masanın üzerine koyun önce, ordan alsın arkadaşınız.
-Nargileyi ilk aldığınızda nargileciye açtırmayın, mutlaka kendiniz açın, emin olun o kadar zor değil. Yavaş yavaş nefes alır gibi için, sabırla; öğrenirsiniz.
-İtiraf ediyorum bir önceki maddeyi ben yazdım, yani kişisel görüşüm J.
Nargile hazırlarken dikkat etmeniz gereken küçük ipuçları:
-Suyun içine buz atarsanız nargile keyfini artıracaktır
-Nargileyi her içimizden sonra güzelce temizleyin
-Tütün lüleye yerleştirmeden önce iyice harmanlayıp hava almasını sağlayın hatta çok zor gelmezse tütünün saplarını ayıklayın
-İki farklı tütün kullanıyorsanız tadını daha çok almak istediğinizi üste koyun
Şimdi de İstanbul’da Nargile keyfini doyasına yaşayabileceğiniz mekan önerileri:
AVRUPA YAKASI
Beşiktaş: Mis Cafe, Bonus Cafe
Tophane: Keyifli Nargile Cafe
Emirgan: Shisha – Bahreyn Şeftali aromalısını mutlaka denemelisiniz
Ortaköy: Ortaköy Kahvesi, Destan
Beyazıt: Çorlulu Ali Paşa Medresesi / Erenler Nargile  - Tartışmasız İstanbul’da en iyi nargile içebileceğiniz yerlerin başında geliyor
Taksim: Perla Kallavi Nargile
ANADOLU YAKASI
Kadıköy: Moda Nargile Cafe, Fay-Dem Nargile, Fokurtu Nargile
İdealtepe: Yalı Nargile
Bostancı: Traffic – Denemedim ama duydum ki iyiymiş
Göztepe: Piramit Nargile
Bağdat caddesi: Benzin – Ne kadar iyidir bilemem ama içilebilir sanırım
NOT: Liste tamamen kendi tecrübelerime dayanarak oluşturulmuştur, yasal geçerliliği yoktur J
Bu kadar şey yazdım, ama sonunda söylenecek tek bir cümle var, nargile anlatılmaz ancak keyfi bizzat deneyimlenir, yaşanır. O yüzden yazdıklarımı bırakın ve hemen listeden kendinize en yakın nargileciyi seçip keyfi kendiniz yaşayın. Benim şimdi yapacağım da tam olarak bu J .
Son olarak veda ederken yazımı şu dizelerle bitirmek isterim:

Nargilemin marpucu da gümüştendir gümüşten
Beş değil on beş yıl olsa ben vazgeçmem bu işten

Nargilem duman duman ah, bayıldım aman aman
İstanbul güzel ama ah, zabitleri pek yaman




Dilek

19 Ocak 2011 Çarşamba

The Refaii Hotel

Sevgili dostumuz, doktorumuz, yeri geldiğinde Bebek’te 3-5 tur atan, en lux(!) mekanlarda çılgınca eğlenceler düzenleyen, yeri geldiğinde sorumluluğunun bilincinde evine kapanıp dersini çalışan, başı dertte olan herkesin yardımına koşan (daha fazla uzatmıyorum, kendisi somut yazılardan hoşlanıyor ve bu tarzda denemeleri var. Takip etmek isteyenler http://drrefaii.blogspot.com/psinvite=ALRopfVLB76NBkfvwagPpVv7eGk96yVUyGoe48hbTbhxxBsVRR6yZFabdZb0AUerRi5sH1HNfoBH1SBAzei2s02vtOo5WsnTEwadresinden yazılarını takip edebilirler ;)) Gülcemiz, namı değer bebişimiz yeni mezun tüm doktorlara örnek olarak, Erzincan’ın Refahiye ilçesine, oradaki vatandaşlarımıza hizmet vermeye ailesini, arkadaşlarını, dostlarını (bunlar biz oluyoruz – arkadaşlardan ayırdım ;)) gözü yaşlı arkada bırakarak, içi buruk, endişeli ama sırtı dimdik, kararlı adımlarla gitti… O gittikten sonra İstanbul’da hiçbirşey eskisi gibi olmadı tabi… 90’lı yıllarda sıra arkadaşı Nilüfer Yılmaz ile her tenefüs koşar adımlarla Beşiktaş Anadolu’nun bahçesinde tur atan Gülce, eski alışkanlıklarından vazgeçemeyip, Demet Akalın’ın da hit olan şarkısıyla her fırsat bulduğunda Bebek’te 3 – 5 tur atmayı kendine adet edinmişti. Şimdi Bebek sokakları onu arıyor ama o çoook uzaklarda Refahiye yollarında. Peki ya İstanbul’da supermarket reyonlarında birikmiş Beypazarı sodalarına ne demeli? Hepsi gerçek değerlerini anlayacak, bütün o kola, meyve suyu, gazoz, şarap, rakı, biralara tercih edecek doğru kişiyi bekliyor, yani Gülce’yi… Evet, Gülce’nin gidişi İstanbul için ağır bir bedel oldu ama Refahiye de oldukça büyük bir değer kazandı. Şimdi bu şanslı beldemizi biraz daha yakından tanıyalım.
 
Eski adı Gercanis olan Refahiye 1884 yılında ilçe olmuş. O zamanlarda Erzincan Mutasarrıfı olan Şefik Paşa Gercanis’e geldiğinde bölgenin ormanlarından, suyundan, doğal güzelliklerinden çok etkilenmiş. Bunun üzerine yabancı olan Gercanis adını kaldırarak “refah yer" manasına gelen “Refahiye" adını verir. Bu arada piyasada farklı telaffuzlar söz konusu olsa da (Refaii, Refaiye vs.) Refahiye yazıldığı gibi okunuyor, okunduğu gibi yazılıyor. Bunu da belirtmek istedim, kafa karışıklığı yaratmaması açısından J) Mustafa Kemal Atatürk de Milli Mücadelenin başladığı günlerde bu minik ama doğal güzellikleriyle göz dolduran ilçeye gelip, sadece bir gece konaklamış. Nüfusu 15.072 olan Refahiye Gülce Çelik’in katılımıyla artık 15.073 kişiye ev sahipliği yapıyor.

Hayat tesadüflerle dolu ve nelerin neye sebep olacağını hiçbir zaman kestiremiyoruz. Daha önce adını bile bilmediğimiz Refahiye aslında çok sevdiğimiz dostlardan Buket’in de memleketiymiş meğer! Lise sıralarındayken kimbilir kaç kere nereli olduğumuzdan bahsetmişizdir ve Gülce Buket’in ağzından dökülen “Refahiye” ismine hiç de önem vermemiştir. Bu 8 harfli kelime bir kulağından girip diğerinden çıkmıştır. Nereden bilebilirdi ki gün gelip Refahiye’de doktorluk yapacağını, reçete yazacağını, hasta bakacağını… Belki Gülce’nin bu gidişi bizim de bu ilçeyi tanımamız, gidip görmemiz için bir fırsattır. Refahiye’nin batı tarafında çam ormanları yer alıyor. Merkezinden sadece 10 km mesafede Soğukgöze ve Karaçam mevkileri arasında 2000 m yüksekliğinde Dumanlı yaylaları yer alıyor. Bunların dışında soğuk su kaynakları, göletleri, piknik alanları ve kayak imkanları ile yaz ve kış turizmi için bir çok fırsat sunuyor. Ne dersiniz kitap klübü üyeleri, doğu illerimizi konu aldığımız birgün toplanıp Refahiye’ye mi gitsek? Hem Erzincan havalimanına İstanbul’dan uçuşlar mevcut hem de Refahiye merkezden sadece 1 saat uzaklıkta! (Bizim kitap klübü olarak planlarımız ilerde çalışıp, zengin olup, tarihlerini tartıştığımız yabancı ülkerleri anında pratikte de görmekti ama buna da şükür
J) Refahiye’deki eğlenceli hayat bununla da sınırlı kalmıyor her yıl Ağustos ayında bal festivali de düzenleniyor! Çavdar, bakliyat ve ceviz de yetiştirilen ürünler arasında. (Sevgili Gülce tulum peynirinden de bahsetmişti ama bununla ilgili bir bilgiye diğer kaynaklarda rastlayamadım :s – Gülce gerçekten Refahiye’de misin?)
 
Refahiye ile ilgili bu yazımı 50 yataklı Dr. Fahrettin Uğur Devlet Hastanesi’nde görev yapan sevgili arkadaşımız Gülce Çelik’e sevgilerimi göndererek bitirmek istiyorum. Kendisi Asya Kitap Kulübü’ne aktif olarak herhangi bir katılımda bulunmamış olsa da, hatta alternatif (ve başarısız olduğunu da eklemek durumundayım, sorry :s) kulüp kurma girişimleriyle (bknz. Asya Dans Kulübü) kitap kulübümüzün başarısını baltalamaya yeltenmiş olsa da, facebook grubumuzun bir üyesi ve özellikle de yaptığımız powerpoint slayt showların yakın takipçisi, her buluşmamızda mutlaka bir gönderme yapar kendisi! Dr. Gülce, Bebişim, gelsin hastalar gelsin paralar, burası Refahiye yok öyle , olmadı sinema, fayzır gibi jenerik kelimelerle yazımı sonlandırıyor hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum…

İrem (İmaj)